Kur’an-ı Kerim, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (c.c) kullarına en büyük bir armağanıdır.
Kur’an, insanları doğru yola ulaştıran, hak ile batılı birbirinden ayıran (Bakara, 2/205); müminler için rahmet ve şifa olan (İsra Suresi, 17/82) ; müminlerin öğüt ve nasihat almaları için indirilmiş bulunan (Kamer Suresi, 54/17); takva sahipleri için bir rehber (Bakara Suresi, 2/2); Rabbimizden bir öğüt, içimizdeki dertlere bir şifa, bize doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmettir. (Yunus Suresi, 10/57)
Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ın üslubuyla konuşan, doğruyu konuşmuş olur. O’nunla amel eden, mutlaka mükâfat görür. Kim onunla hüküm verirse, adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur.” (Tirmizî, Fedailü’l-Kur’ân, 14)
“Böylesine değerli, şerefli ve hikmetli bir Kitap’tan istifade etmenin ilk yolu onu okumaktır.”
Kur’an okumanın fazilet ve sevabı hakkında vârid olan bir çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif, onu tilavet etmeyi teşvik ederek, dünya ve ahirette insana kazandırdıkları üzerinde durmuştur.
Bu konudaki ayetlerden bazıları şu şekildedir:
“Sana vahyedilen Rabbinin kitabını oku” (Kehf Suresi, 20/7);
“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, hakkını gözeterek okurlar” (Bakara Suresi, 2/121);
“Allah’ın kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan, gizli ve aşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.” (Fatır Suresi, 35/29)
Kur’an okumanın ne derece ehemmiyetli olduğunu göstermesi açısından hadis kitaplarında zikredilen onlarca hadisten bazıları şu şekildedir:
“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” (Buharî, Fedailü’l-Kur’an, 21);
“Kur’an okuyun! Zira Kur’an, kıyamet günü okuyana şefaatçi olarak gelir” (Müslim, Müsafirûn, 252);
“Kim Kur’ân’ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah, o kimseyi Cennet’e koyar. Ayrıca hepsine Cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır” (Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’an 13) ;
“Kim gece on âyet okursa gafillerden sayılmaz. Yüz âyet okuyan kânitînden, bin âyet okuyan ise mukantarînden sayılır” (Ebû Davud, Salât, 326);
“Kur’ân-ı Kerim’i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur’ân’ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır” (Buharî, Tevhid, 52);
“Kur’ân-ı Kerim’den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben “Elif lâm Mîm” bir harf demiyorum. Aksine “Elif” bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” de bir harftir” (Tirmizî, Sevabü’l-Kur’an, 16);
“Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur’an okumaktır” (Münavi, Feyzu’l-Kadir, 2/44);
“Oturup, Allah’ın kitabından bir âyeti anlaman, senin için yüz rekât (nâfile) namaz kılmandan daha hayırlıdır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 16)
Gerek tilavet edilen Kur’an’dan en iyi şekilde istifade edebilmek gerekse Kur’an’a karşı saygı ve hürmetin bir gereği olarak, Kur’an okuyan kimsenin dikkat etmesi gereken bir kısım edepler vardır.
Şimdi sırasıyla bunları izah edelim:
1- Kur’an’a Tam Bir Yöneliş ve Teslimiyet Olmalıdır
Kur’an bütünüyle insanların düşünüp ibret almalarını ve böylece sırat-ı müstakim üzere bir hayat yaşamalarını temin etmek için gönderilmiş hikmet dolu bir kitaptır. İnsanlığın dünya ve ahiret saadeti Kur’an’ı anlayıp hayatlarına hayat kılmalarına bağlıdır. Ne var ki bu Yüce Kitap’tan hakkıyla istifade edebilmek için gönüllerin Ona karşı açık durması şarttır.
Bundan dolayı Kur’an okumak isteyen kimse, Onu tilavete başlamadan önce kalbini bütün önyargı ve şüphelerden arındırmalı, Allah Kelam’ı olduğunu hatırda tutarak tam bir teslimiyet ve teveccühle Kur’an’a yönelmeli ve bir de dünya ve ahirette ihtiyacı olan hakikatleri Kur’an’da bulabileceği mülahazasıyla onu eline almalıdır.
2- Abdest Almalıdır
Cenab-ı Hak, ayet-i kerimede “لاَ يَمَسُّهُ إِلاَّ الْمُطَهَّرُونَ Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz” (Vakıa Suresi, 56/79) buyurmuştur. Bundan dolayı abdesti olmayan kimsenin ezberinden Kur’an okuması caiz olsa da ona dokunması caiz değildir. Abdestsiz Kur’an okumada kerahet olmasa da abdestli bulunmak müstehabtır.
Cünüp olan kişinin veya adetli kadının Kur’an’a dokunmaları caiz olmadığı gibi, onu ezberden okumaları da caiz değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.s): “
لَا تَقْرَأْ الْحَائِضُ وَلَا الْجُنُبُ شَيْئًا مِنْ الْقُرْآنِ
Ne hayızlı kadın ne de cünüp kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz” buyurmuştur. (Tirmizi, Taharet 98) Ancak bu durumdaki kimselerin Kur’an dinlemelerinde, Kur’an’a bakmalarında ve ayetlerin manalarını düşünmelerinde bir mahzur yoktur.
Abdest almaya imkânı olmayan kimsenin alacağı teyemmüm de abdest yerine geçer. Abdestli olmanın yanında imkânı olan kimsenin Kur’an kıraati için ayrıca en güzel bir temizlik hali olan gusül abdesti alması daha güzeldir.
3- Misvak Kullanmak
Allah’ın kelamını temiz bir ağızla tilavet etmek için misvak veya diş fırçası kullanarak ağız temizliği yapılmalıdır. Hz. Ali Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“إنَّ أفْوَاهَكُمْ طُرُقٌ لِلْقُرآنِ فَطَيِّبُوهَا بِالسِّوَاكِ
Muhakkak ki ağızlarınız Kur’an’ın yollarıdır, onları misvakla temizleyin” (Kütüb-ü Sitte Tercümesi, 17/560)
Kur’an okumasını keserek bir süre sonra kıraatine devam eden kimsenin tekrar misvak kullanması müstehabdır. Ağzı temiz olmayan bir kimsenin Kur’an okuması mekruh olduğu için, böyle birinin ağız temizliği yaptıktan sonra Kur’an okuması gerekir.
4- Edep ve Vakara En Uygun Bir Hal Üzere Bulunmalıdır
Okunan kitap Allah’ın kelamı olduğu için, kıraat esnasında son derece saygılı, ağırbaşlı ve ciddi olmalıdır. Bunlar kalbe ait ameller olmakla birlikte, kişide bu vakar ve edebi temin edecek veya kalbde bulunan bu saygının tezahürü diyebileceğimiz bazı davranışlar vardır. Bunlar:
a) En şerefli oturuş şekli kıbleye müteveccih bir halde oturmak olduğu için, Kur’an okuyacak kimsenin kıbleye yönelmesi kıraatin adabındandır. Kur’an namaz içinde okunduğu takdirde zaten kâri kıbleye müteveccih bulunmak zorundadır.
b) Kur’an okuyan kimse huşu ve hudu içerisinde yastık, duvar, kanepe gibi bir yere yaslanmadan oturmalı ve sükûn ve vakarla başını öne eğmelidir. Tekebbür alameti sayılabilecek bacak bacak üstüne atma gibi oturuşlardan uzak durmalıdır. Talebenin hocasının önünde oturması gibi hatta Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı görüyor olma şuuru içinde bulunmalıdır. Çünkü o kimse Allah’ı görmese de Allah onu görmektedir.
c) Kur’an okumanın en mükemmel şekli yukarıda ifade edilen halde okumaktır. Ancak saygı ve edep muhafaza edildikten sonra kişinin ayakta, yan yatarken veya yatağında Kur’an okuması da caizdir. Nitekim Cenab-ı Hakk Yüce Kitab’ında:
“الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِهِمْ
Onlar ki Allah’ı gâh ayakta divan durarak, gâh oturarak, gâh yanları üzere zikrederler…” (Âli İmran Suresi, 3/190-191) buyurmuştur. Hz. Aişe de (r.a) şöyle demiştir:
“ كَانَ النّبىُّ يَتَّكِئُ فِى حِجْرِى وَأنَا حَائِضٌ فَيَقْرأُ القُرآنَ
Resûlüllah (s.a.s) ben hayızlı iken kucağıma yaslanır ve Kur’an okurdu.” (Buhari, Hayız 13)
Ayet-i kerimedeki sıralamadan da anlaşılacağı üzere ister nafile ister farz olsun namazda ayakta iken yapılan Kur’an tilaveti en faziletli olandır. Sevap yönüyle daha sonra oturarak yapılan tilavet, sonra da yatarak eda edilen tilavet gelir. Bu konuda Hz. Ali (r.a) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı namazda ayakta iken okuyana Kur’an’ın her bir harfi için yüz sevap verilir. Namazda oturarak Kur’an okuyana ise her bir harf için elli sevap verilir. Kim de Kur’an’ı namazın dışında abdestli bir halde okursa ona yirmi beş sevap verilir. Kur’an’ı abdestsiz olarak okuyana gelince ona da (her bir harf için) on sevap verilir.”
d) Güzel ve temiz elbiseleri giyilmelidir. Hatta Kur’an’a olan ta’zimden dolayı başı ve omuzları örten bir elbise giymek daha güzeldir. Ulemadan bazıları sarık ve cübbelerini giydikten sonra Kur’an okumuşlardır.
e) Güzel koku sürünmesi ve imkânı olduğu takdirde bulunduğu yeri de en güzel kokularla tütsülemesi Kur’an okumanın edepleri arasındadır.
f) Kur’an okuyan kimsenin azalarının sükûnet üzere durması, yani eliyle, ayağıyla veya gözüyle gereksiz hareketler yapmaması, sallanmaması kısaca kıraatin ciddiyetini zedeleyecek davranışlardan uzak durması da kıraatin adabındandır.
g) Bir de esnemesi gelen kimse, Kur’an okumayı kesmeli ve esnemesi kesilince devam etmelidir. Çünkü esnemek şeytandandır.
h) Kur’an okuyan kimse onu göğsüne yakın tutmalı veya önündeki herhangi bir şeyin üzerine koymalıdır.
ı) Kıraat esnasında laubali davranışlardan kaçınmalı, gülmemeli ve gerekmedikçe konuşmamalıdır.
5- Kur’an Okunan Yer ve Zamanın Önemi
Kur’an okunan mekân önemlidir. Nitekim mescidde okunan Kur’an mekânın şerefinden dolayı daha sevap olduğu gibi, hamam ve tuvalet gibi temiz olmayan yerlerde Kur’an okumak mekruhtur. Gafletin galebe çalabileceği endişesiyle yollarda Kur’an okunmasını da mekruh görenler vardır. Ruhsuz bir şekilde ve gaflet içinde Kur’an okumanın gafleti arttıracağına dair hassasiyet edalı beyanlarda bulunan âlimlerimiz de olmuştur. Dolayısıyla Rabbiyle baş başa kalabilmek için mümkün olduğu kadar sükûnetin hâkim olduğu yerlerde ve insanlardan tenha mekânlarda Kur’an okunmalıdır.
Diğer yandan kişinin uyanık ve dinç bulunduğu bir zamanda Kur’an okuması da önemlidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Sizden biri geceleyin kalkınca Kur’ân diline dolaşıp ne dediğini anlamamaya başlayınca hemen yatsın” (Müslim, Müsâfirin 223) buyurarak bu hususa dikkat çekmiştir. Çünkü uykulu veya aşırı yorgun olan bir kimse, Kur’an’ı eksik veya yanlış okuyabilir.
Bir de kalb, dünya meşgalelerinden azade bulunduğundan dolayı geceleyin Kur’an okumak daha faziletlidir. Allah Resûlü (s.a.s): “Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmını okumadan uyursa bunu sabah namazı ile öğle namazı arasında tamamlasın. Bu takdirde, sanki gece (mûtad vaktinde) okumuş gibi aynı sevâba nail olur” (Müslim, Musâfirin 142) buyurmak suretiyle gece okunan Kur’an’ın faziletine dikkat çekmiştir.
İmam-ı Rabbani Hazretleri, kemâlât ve hayırlara vesile olması sebebiyle Ramazan ayında Kur’an’ı hatmetmenin sünnet olduğunu ifade ettikten sonra, Ramazan ayının gündüzlerinde bulunan bereketle gecelerinde bulunan hayırların diğer aylarınkine benzemediğini ifade etmiştir. Buradan da anlaşıldığı üzere üç aylarda özellikle de Kur’an ayı olması hasebiyle Ramazan ayında Kur’an okumanın ayrı bir fazileti vardır.
6- Tilavete Başlamadan Önce Euzü Besmele Çekmelidir
Kıraate başlamadan önce istiaze okunmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de:
“فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Şimdi, Kur’ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl Suresi, 16/98) buyrulmak suretiyle kıraatten önce istiaze emredilmiş olsa da, bunun hükmü hakkında ihtilaf edilmiştir. İmam-ı Sevri ve Atâ gibi bazı fukaha istiaze okumayı vacip görseler de cumhur-u fukahaya göre bunun hükmü müstehabtır.
Seleften bazıları istiazeden sonra
“رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ
Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!” ayetiyle (Mü’minun Suresi, 23/97-98) , Nas suresini okumayı güzel görmüşlerdir.
Kıraate yeni başlayan bir kimsenin, ister sure başından ister sure ortasından başlasın istiaze okuması gerekir. Okunan ayetin hükmünü araştırmak, tecvidi ve tefsiri üzerinde durmak gibi kıraatle ilgili bir sebepten dolayı kıraatine ara veren bir kimse, tekrar kıraate başladığında istiazeyi tekrarlaması gerekmez. Ama kıraatle ilgisi bulunmayan bir işten dolayı kıraatine ara veren kimsenin Kur’an okumaya devam etmeden önce yeniden istiaze okuması gerekir.
Kıraat İmamları sure başlarında bulunan besmelenin okunması hususunda ittifak etmişlerdir. Bundan dolayı kıraatine sure başından başlayan bir kimse besmeleyle başlamalıdır. Berae suresinin başında besmele bulunmadığından dolayı, yalnız bu surenin başından kıraatine başlayan kimse besmele çekmez. Kıraatine sure ortasından başlayan kimse besmele çekip çekmemekte muhayyerdir. Hüküm itibariyle böyle olsa da sure ortasından kıraate başlandığında da her hayrın başı olan besmeleyi çekmek daha uygundur.
7- Kur’an Tertil Üzere ve Tecvid Kaidelerine Uygun Okunmalıdır
Tertil, Kur’an’ı teenni ile acele etmeden yavaş yavaş ve tane tane okumak, harf ve harekeleri açık seçik bir şekilde çıkarmaktır. Elmalılı da Kur’an’ın tertil ile okunması hakkında şöyle demiştir: “Kur’an’ın tertîli, onun her harfinin, edasının, nazmının, manasının hakkını doyura doyura vererek okunmasıdır.” Böyle bir okuyuşta harfler tam mahreçlerinden çıkarılır, harflerin kalınlık, incelik, yumuşaklık veya kalkale gibi özelliklerine dikkat edilir, uzatma, kısaltma ve tutmalar yerli yerince eda edilir. Kur’an’ı tertil üzere okumak için tecvid kaideleri iyi bilinmelidir. Çünkü tecvid ilmi, harflerin mahrec ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur’an-ı Kerim’i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir.
Kur’an tilavetinin asıl maksadı, ayetlerden Cenab-ı Hakk’ın muradını anlamaya çalışmak olsa da öncelikle yapılması gereken Kur’an’ı kural ve kaidelerine uygun olarak ve teenni ile okumaya çalışmaktır. Çünkü lafızlar, mana ve muhtevanın kalıplarıdır. Diğer yandan tilavet edilen Kitab’ın Allah kelamı olduğu ve onun da en güzel surette okunması gerektiği unutulmamalıdır. Aslında Kur’an’ın mana derinliklerine nüfuz edebilmek de bir yönüyle Kur’an’ın tertil üzere okunmasına bağlıdır. Allah Teala Hazretleri:
“ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً
Kur’ân’ı tertîl ile, düşünerek oku” (Müzzemmil Suresi, 73/4) , başka bir ayet-i kerimede de:
كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلاً
Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk” (Furkan Suresi, 25/32) buyurmak suretiyle Kur’an’ın tertil (tecvid) üzere okunmasını emretmiştir.
Burada emrin hususi oluşu, hükmün umumiliğine mani değildir. Bundan dolayı Kur’an’ı tecvid kaidelerine uygun olarak okumak bütün Müslümanlar üzerine terettüp eden bir farzdır. Bu konuda İbnü’l-Cezeri şöyle demiştir: “Tecvid öğrenmek ve ona riayet etmek kat’î bir farzdır. Kim Kur’an’ı tecvidsiz okursa günahkâr olur. Çünkü Allah onu tecvidle indirdi ve bize kadar da bu şekilde geldi. Tecvid, tilavetin süsü, eda ve kıraatin de zinetidir.” Tecvit ilmini öğrenmek farz-ı kifaye olsa da uygulamak farz-ı ayndır. Özellikle de farz-ı ayn olan tecvit, Kur’an’ı harflerin yapılarını değiştirmeden ve manayı da ifsad etmeden tilavet etmektir.
Kur’an’ı kural ve kaidelerine uygun bir şekilde okumayı öğrenebilmek için üç husus çok önemlidir. Birincisi, eskilerin fem-i muhsin dedikleri okuyuşu düzgün bir hocadan ders almak. İkincisi, Kur’an tilavetini öğrenmeye çalışan kimsenin doğru telaffuz edebilmesi için kendisini zorlaması. Üçüncüsü de, yine ağzı düzgün ve Kur’an’ı tekellüfsüz okuyan karîleri dinlemek suretiyle kulak dolgunluğu olması.
Bütün bunlarla beraber Kur’an’ı güzel okuyamayan kimse onu okumayı terk etmemeli ve bir taraftan Kur’an okumaya devam ederken bir taraftan da onu daha güzel okuyabilmenin gayreti içinde olmalıdır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Kur’ân’da mâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur’ân’ı kekeleyerek zorlukla okuyana da iki sevap vardır” buyurmuştur. (Buhârî, Tevhid 52)
8- Kur’an’ı Sesli veya Sessiz Okumak
Kur’an’ın sesli veya sessiz okunabileceğine dair rivayetler vardır. Nitekim Abdullah b. Ebî Kays Hz. Aişe Validemiz’e Allah Resûlü’nün Kur’an’ı sesli mi yoksa sessiz mi okuduğunu sormuş, Hz. Aişe de (r.a): “Her iki şekilde de okurdu: Bazen gizli, bazen sesli” şeklinde cevap vermiştir. Soru soran sahabi bu cevap üzerine: “Bu işte genişlik yaratan Allah’a hamdolsun” demiştir. (Tirmizî, Salât 330)
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de:
“ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلًا
Namazında sesini pek yükseltme, ama iyice de kısma, ikisinin arası bir yol tut” (İsra Suresi, 17/110) buyurarak Kur’an tilavetinde orta yolu tutmamızı istemiştir. Peygamber Efendimiz de (s.a.s) mescitte itikafa girdiği esnada cemaatin sesli olarak Kur’an okuduklarını işittiğinde perdeyi aralayıp onlara şöyle demiştir: “Bilin ki, herkes Rabbine hususi şekilde münacatta bulunuyor, birbirinizi (seslerinizle) rahatsız etmeyin. Biriniz okurken diğerinin kıraatini bastırmasın.” (Ebu Dâvud, Salât 315) Buna göre Kur’an okuyan kişi öncelikle sesini aşırı yükseltmek suretiyle başkalarına rahatsızlık vermemeye dikkat edecektir.
Diğer yandan İmam Gazzâli, Kur’an’ı Kerim’i sesli veya sessiz okumanın faziletine dair hadisleri rivayet ettikten sonra bunları şu şekilde te’lif etmiştir: “Kur’an’ı sessiz okumak riya ve gösterişten daha uzaktır. Dolayısıyla riya korkusu olan bir kimsenin tilavetini sessiz yapması daha faziletlidir. Böyle bir korku olmazsa ve namaz kılan bir kimseyi şaşırtma da söz konusu değilse, kıraatin sesli yapılması daha faziletlidir. Çünkü sesli okuyan kimse daha fazla külfete girdiği gibi, okuduğu Kur’an’dan sadece kendi değil başkaları da istifade eder. Aynı zamanda sesli okumak, kalbi uyandırır, kârinin kulağını başka şeyleri dinlemekten men ettiği için, onun Kur’an’ı tefekkür üzerine yoğunlaşmasını temin eder ve uykuyu kaçırır. Sesli okuyuş kıraat için kişinin aşk u şevkini arttırdığı gibi tembelliği de azaltır. Bir de sesli Kur’an okuyan bir kimseyi tembel ve gafil bir adam görerek gayrete gelebilir veya uykuda olan bir kimse uyanarak geceyi ihya edebilir.”
Aslında aynı durumun bir yönüyle diğer nafile ibadetlerde de geçerli olduğunu ifade edebiliriz. Nitekim Efendimiz (s.a.s): “Kur’ân’ı cehren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur’ân’ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir” (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 20) buyurmak suretiyle bu hususa dikkat çekmiştir.
9- Kur’an Tatlı ve Hoş Bir Sada İle Okunmalıdır
Kur’an okuyan kimsenin dikkat etmesi gereken bir diğer husus da Kur’an’ı mümkün olduğunca güzel bir sesle okumaya gayret etmesidir. Bir hadis-i şeriflerinde:
“زَيِّنُوا الْقُرآنَ بِأصْوَاتِكُمْ
Kur’an okumayı sesinizle güzelleştirin” (Ebu Davud, Salât 355) buyuran Allah Resûlü, başka bir hadislerinde de şöyle beyanda bulunmuştur: “Allah (c.c.) güzel sesli bir Peygamberin sesini güzelleştirerek okuduğu Kur’an’ı dinlediği kadar hiçbir şeyi dinlemedi.” (Buhâri, Fedailü’l-Kur’an 19) Efendimiz’in ve ashab-ı kiramın Kur’an’ı güzel bir nağmeyle okuduklarına dair hadis kitaplarında birçok rivayet vardır.
Buna göre güzel bir sesle ve üslubuna uygun olarak okumak suretiyle kendine göre bir güzelliği olan Kur’an’ın bu güzelliğini ortaya çıkarmak müstehab görülmüştür. Çünkü Kur’an’ı güzel bir sesle okumak, kalbi rikkate getirir, dinleyenlerde ona karşı saygı uyarır ve daha tesirli olduğu için Kur’an’a karşı iştiyakı arttırır. Ancak burada aşırıya kaçılmamalı yani Kur’an’ı güzel okuyacağım diye tecvid kuralları ihmal edilmemelidir. Böyle yapıldığı takdirde müstehablık hükmü kerahete dönüşür.
10- Kur’an’ı Halis Bir Niyetle Tilavet Etmelidir
Kur’an okumak çok faziletli bir ameldir. Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde “Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur’ân okumaktır”(Münavi, Feyzu’l-Kadir, 2/44) buyurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s) başka bir hadis-i şerifte de Kur’ân’ı başından sonuna kadar okuduktan sonra tekrar başlamayı Allah’ın en çok sevdiği amel olarak göstermiştir. (Tirmizî, Kur’ân, 11) Nitekim selef âlimlerinden bazıları Kur’an okumayı nafile ibadetleri içinde birinci sıraya koymuşlardır.
Bütün ibadetlerde olduğu gibi Kur’an’dan da istifadenin birinci şartı halis bir niyetle işe başlamaktır. Efendimiz (s.a.s):
“ إِنَّمَا اْلاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإِنَّمَالِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى
Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir ve kişinin niyeti ne idiyse, karşılık olarak onu bulur” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1) buyurmak suretiyle, yapılan amellere değer kazandıran unsurun niyet olduğunu ifade etmiştir.
Bundan dolayı kendimizi aradan çıkararak sadece tilavet ettiğimiz Kur’an’ı duyurmaya çalışmalıyız. Süslediğimiz ses ve nağmelerimizle başkalarını tesir altında bırakmak gibi bir hedefin kurbanı olmamalıyız. Yoksa yapılan amel ruhsuz bir fiil olmaktan öteye geçmeyecektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) Allah’ın ahirette ilim öğrenip başkalarına öğreten ve Kur’an okuyan bir kimsenin hesaba çekilmesini anlatır. Cenab-ı Hak bu kişiye ihsan ettiği nimetlerini sayıp döktükten sonra, bu nimetler ile ne yaptığını sorar. O da ilim öğrendim, öğrettim ve Senin uğrunda Kur’an okudum der. Cenab-ı Hak ona: “Yalan söylüyorsun. Sen ilmi, alimdir denilsin diye öğrendin; Kur’an’ı da, güzel Kur’an okuyor desinler diye okudun. Ve nitekim bunlar senin hakkında söylendi” buyurur ve o kişi yüzüstü sürünerek cehenneme atılır. (Müslim, İmara: 27)
Karileri gösteriş ve riya için Kur’an okumaktan nehyeden bir diğer hadis-i şerif de şu şekildedir: Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Hazen kuyusundan Allah’a sığınınız.” Ashab: Ey Allah’ın Rasûlü, Hazen kuyusu nedir, diye sorunca şöyle buyurdu: “Bu bizzat cehennemin günde yüz defa kendisinden Allah’a sığındığı cehennemdeki bir vadidir.” Ey Allah’ın Peygamberi buna kim girecektir, diye sorulunca şu cevabı verir: “Amelleriyle riyakârlık yapan kurradır (Kur’ân okuyucusudur, bilginleridir).” (Tirmizi, Zühd 48)
11- Kur’an Göz Yaşlarıyla ve Hüzünle Tilavet Edilmelidir
Kur’an okuyan kimsenin ağlaması müstehabtır. Kur’an-ı Kerim’de kendilerine ilim verilen kimselerin Allah’ın ayetlerini okudukları esnadaki halleri şu sözlerle anlatılır:
“وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا
Ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar. İşte Kur’ân, onların saygısını böyle artırır.” (İsra Suresi, 17/109) Peygamber Efendimiz de (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu Kur’an, hüzünle inmiştir. Artık onu okuduğunuz zaman ağlayınız. Ağlayamazsanız kendinizi ağlamaya zorlayınız.” (İbni Mâce, İkâme, 176) Sahabe, Efendimiz’in (s.a.s) namazda ağlamaktan dolayı göğsünden tencerenin kaynarken çıkardığı uğultu gibi bir ses çıkardığını rivayet etmişlerdir. (Ebû Dâvûd, Salât 156)
Allah Resûlü (s.a.s) “Ben Kur’an’ı başkasından dinlemeyi severim” diyerek Abdullah b. Mes’ud’dan (r.a) kendisi için Kur’an okumasını istemiştir. İbni Mes’ud Nisa Suresi’nin 41. ayetine geldiğinde Efendimiz (s.a.s) ona yeter demiştir. Bunun üzerine İbni Mes’ud dönüp Allah Resülü’ne baktığında iki gözünden de yaşlar aktığını görmüştür. (Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân 32) Salih el-Merrî rüyasında Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) yanında Kur’an okuduğunu, Efendimiz’in (s.a.s) de kendisine; “Salih, Kur’an’ı kıraat etmen güzel ama bunun ağlaması nerede!” dediğini rivayet etmiştir. Esma (r.a), selefin Kur’an okumasını şu sözleriyle anlatmıştır: “Seleften hiç kimse Kur’an-ı Kerim’in tilâveti sırasında bayılıp düşmezdi. Onlar ağlarlar ve ürperirlerdi. Sonra bedenleri ve kalpleri zikrullah için yumuşardı.” (Kütüb-ü Sitte Tercümesi, c. 4, s. 448) İmam-ı Nevevi de seleften bazı kimselerin Kur’an okurken bayıldıklarını bazılarının ise vefat ettiklerini ifade etmiştir.
Eğer kişi Kur’an okurken ağlayamıyorsa, Kur’an’da geçen tehdid, vaid ve azap ayetlerini veya kıyamet ve cehennem sahnelerini inceden inceye düşündükten sonra, Allah’ın emir ve yasaklarındaki eksikliklerini düşünmeli ve bu suretle kalbinde bir hüzün hasıl olmasını temin etmelidir. Çünkü kalbdeki bu hüznün neticesinde gözyaşları dökülmeye başlayacaktır. Hüzün ve gözyaşıyla Kur’an okumanın bir diğer yolu da kimsenin olmadığı gece vakitlerini seçmektir.
Efendimiz (s.a.s) başka bir hadislerinde de: “İnsanların en güzel Kur’ân okuyanı, Kur’ân okurken ciddî bir hüzün içinde okuyanıdır”(Münâvi, Feyzu’l-kadir, 2/529) buyurarak Kur’an okuyan bir kimsenin nasıl bir hava içinde Allah’ın ayetlerini tilavet ve tefekkür etmesi gerektiğini ifade etmiştir.
12- Kur’an Derin Bir Saygı ve Tazimle Okunmalıdır
Mü’min, Cenab-ı Hakk’ın kullarına en büyük bir ihsanı olan Kur’ân’ı, en saygılı bir eda ile, saygı dolu bir hisle, en saygılı nağmelerle ve en saygılı olduğu bir ruh hâleti içinde okumaya çalışmalıdır. Çünkü her kelamın kıymeti onu söyleyenin kıymeti nispetindedir. Kur’an-ı Kerim bütün âlemlerin yaratıcısı ve bütün kemal sıfatlarla muttasıf olan Azamet ve Celal Sahibi Cenab-ı Hakk’ın kelamı olduğuna göre, Onu okuyan kimse bunun şuurunda olmalıdır. İkrime’nin (r.a), Kur’an okumak için Mushaf’ı açtığında onu ta’zim duygularıyla dolduğu ve: “Bu benim Rabbimin kelâmıdır” diyerek düşüp bayıldığı rivayet edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Kur’ân okuyan bir insan, Allah ile konuştuğunu söylese ve yemin etse yemininde hânis olmaz” buyurmuştur. Amiriyle veya hocasıyla konuşan bir insan bile kendine çeki düzen vererek saygısızlık sayılabilecek her türlü hareketten uzak durduğuna göre, konuşulan kimse Cenab-ı Hakk olursa elbette öncelikle insanın hal ve tavırlarından saygı dökülmeli sonra da kalbini her türlü dünyevi meşgaleden tecrid ederek huzur-u kalb ile tilavetine devam etmelidir.
Çünkü Kur’an’dan istifade edebilmek, öncelikle ona açık durmaya ve bütün gönlüyle ona yönelmeye bağlıdır. Kaf Suresinde geçen bir ayet buna işaret etmektedir:
“ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
Bu Kur’ân, kalbi ona açık olanlar ve gözünü Kur’ân’a dikip ona kulak verenler için bir öğüttür.” (Kaf Suresi, 50/37)
13- Kur’an Okurken Konsantrasyon
Kur’an okuyan kimse, dünya ile kat-ı alaka ederek bütün kalbiyle Kur’an’a yönelmelidir. Seleften bazıları gaflet halinde okudukları ayetleri tekrar etmişlerdir. Kendilerine “Kur’an okuduğun zaman başka bir şeyi aklına getirir misin” diye sorulduğunda, şu cevabı vermişlerdir: “Kur’an’dan daha çok sevip değer verdiğim bir şey mi var ki, Kur’an okurken onu aklıma getireyim.”
14- Kur’an’ın Mana ve Muhtevası Tefekkür Edilmelidir
Peygamber Efendimiz (s.a.s); “Kur’an-ı Kerim’den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben ‘Elif lâm Mîm” bir harf demiyorum. Aksine “Elif” bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” de bir harftir” (Tirmizî, Sevabü’l-Kur’ân, 16) buyurarak Kur’an okuyan bir kimsenin harf başına en az on sevap kazanacağı müjdesini vermiştir. Kur’ân-ı Kerim’in lafız ve ibarelerini okumak kişiye çok sevap kazandırsa da, asıl olan onun mana ve muhtevasını anlamak suretiyle Kur’an’ı hayatımıza hayat kılmaktır. Bu hakikati dile getiren İbn Mes’ud (r.a) şöyle demiştir: “Tertil üzere ve tefekkür ederek Bakara ve Ali İmran surelerini okumam, bana hızlıca bütün Kur’an’ı hatmetmemden daha sevimlidir.” Hz. Ali de tedebbür ile okunmayan Kur’an’da hayır olmadığını söylemiştir.
Kur’an’da geçen birçok ayeti kerime bizi Kur’an’ı tefekkür, tedebbür ve teemmül etmeye çağırmıştır. Bunlardan birkaçı şu şekildedir:
“ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآَيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
Böylece Allah size âyetlerini açıklıyor ki dünya ve âhiret hakkında düşünesiniz” (Bakara Suresi, 2/219; 2/266) ;
“ أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآَنَ
Kur’ân’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi?” (Nisa Suersi, 4/82) ;
“أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آَيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ
Biz sana feyizli ve bereketli bir kitap indirdik ki insanlar onun âyetlerini iyice düşünsünler ve aklı yerinde olanlar ders ve ibret alsınlar.” (Sa’d Suresi, 38/29)
Eğer ayetlerin manası bir kere okumakla anlaşılmıyorsa, kıraat tekrar edilebilir. Efendimiz (s.a.s) ve selefin de bazı ayetleri gözyaşlarıyla tekrar tekrar okudukları rivayet edilmiştir. Mesela Ebu Zerr’in rivayet ettiğine göre bir gece kalkıp namaza duran Allah Resûlü (s.a.s) defalarca :
“إِنْتُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen’in kullarındır. Onları affedersen, aziz-u hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sen’sin” (Mâide Suresi, 5/120) ayetini okumuştur.
Kur’an’ın dili Arapça olduğu için bu dili bilmeyenler doğrudan Kur’an’ın manasını anlayamazlar. Ancak bu durumda olan kişilerin de meal ve tefsirler aracılığıyla Kur’an’ı anlamaya çalışmaları gerekir. Çünkü Kur’an’ı Kerim, peygamber ve geçmiş kavimlerin kıssalarından cennet, cehennem ve ahiret ahvaline; ahkâmla ilgili ayetlerden, Allah’ın ululuk ve azametini, isim ve sıfatlarını izah eden ayetlere; Allah’ın bize bahşettiği nimetlerin izahından, iman hakikatlerinin ispatına kadar ihtiva ettiği hakikatlerle bizim için dünya ve ahiret saadetini temin edecek bir Kitap’tır.
15- Kur’an Mümkün Olduğunca Yüzünden Okunmalıdır
Mushaf’a bakarak Kur’an okumak ezbere okumaktan daha faziletlidir. Çünkü yüzünden Kur’an okuyan bir kimse Mushaf’a bakarak okuduğu için ezbere okuyan kimseye nispetle daha fazla amelde bulunur. Aynı zamanda Kur’an’a bakmak da bir ibadettir. Kur’an’ı yüzünden okuyarak yapılan bir hatmin, ezberden yapılan yedi hatme eşit olduğu söylenmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerinize ibadetten payını veriniz. Sahabenin: Ya Rasûlallah onların ibadetteki payı nedir? diye sormaları üzerine Efendimiz (s.a.s): “Mushaf’a bakmaları, onu tefekkür etmeleri ve şaşırtıcı hakikatlerinden ibret almalarıdır” diye cevap vermiştir. (Kurtubi, 1/27)
Hz. Osman çok okumaktan dolayı iki Mushaf eskitmiştir. Sahabeden bir çokları Kur’an’ı yüzünden okumuşlar ve Kur’an’a hiç bakmadan bir gün geçirmeyi hoş bulmamışlardır. İmam-ı Şafii hakkında anlatılan bir hadise de şu şekildedir: Mısır fakihlerinden bazıları seher vaktinde onun yanına girdiklerinde, önünde Mushaf’ın açık olduğunu görmüşlerdir. Bunun üzerine İmam Şafii şöyle demiştir: “Fıkıhla meşgul olmak sizi Kur’an okumaktan engelliyor. Ben yatsı namazını kıldıktan sonra Mushaf’ı önüme açarım ve sabah namazına kadar kapatmam.” (Gazzâli, İhya, 1/279)
16- Kur’an Okuyan Herkes Muhatap Olarak Nefsini Görmelidir
Kur’an okuyan kimse, okuduğu ayetlerin muhatabı olarak öncelikle kendi nefisini görmeli ve sanki ayetler kendisi hakkında nazil oluyormuş gibi Kur’an okumalıdır. Kur’an’da geçen emir, yasak, müjde, azap ve tehditle ilgili ayetleri okuduğunda nefsini muhasebeye çekmesini bilmelidir. Çünkü daha önce de ifade etmeye çalıştığımız gibi, Kur’an okumanın asıl maksadı onun direktiflerini anlayıp kabul ederek hayata geçirmektir.
Ömer b. Abdülaziz Ehl-i Kitap ve müşrikler hakkında nazil olan:
“لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا
O ettiklerine sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin, azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için acı bir azap vardır” (Ali İmran Suresi, 3/208) ;
“ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا
ütün zevklerinizi dünya hayatınızda kullanıp tükettiniz, onlarla safa sürdünüz” (Ahkaf Suresi, 46/20) bu ve daha başka ayet-i kerimeleri okuyup sabahlara kadar ağlamıştır.
Diğer yandan Kur’an kıssalarını okuyan kimse onlara geçmişte yaşayıp gitmiş kavimlerin kıssaları nazarıyla bakmak yerine, onların bizim için ifade ettiği manaları, günümüz insanına verdiği mesajları düşünmeli ve anlatılan vak’alarla günümüz arasında irtibat kurmaya çalışmalıdır.
17- Okunan Ayete Göre Bir Hal Almalıdır
Kur’an okuyan kimse, dış dünyadan soyutlanarak adeta okuduğu ayetlerle içli dışlı olmalıdır. Rahmet ayetleri geçtiğinde Cenab-ı Hak’dan kendisine ve ümmet-i Muhammed’e rahmet etmesini istemeli, azap ayetleri geçince hüzün ve gözyaşlarıyla onlardan Allah’a sığınmalı, Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih eden ayetleri okuduğunda da, tesbih ve tekbir getirmek suretiyle Allah’ın azamet ve kibriyasını dile getirmelidir. Dua ayetlerini okuduğunda ise onları kalb ve gönlünün sesi olarak Allah’a arz etmelidir.
Bir de Ehl-i Kitab’ın veya müşriklerin Allah hakkında ki uygunsuz beyanları okunurken sesin kısılması güzel görülmüştür.
Diğer yandan secde ayetlerini okuduğunda ki, bunlar on dört ayettir, hemen kalkıp secdeye kapanmalı veya okumasını bitirdiğinde tilavet secdesini eda etmelidir.
20- Her Gün Bir Miktar Okumaya Gayret Etmelidir
Peygamber Efendimiz (s.a.s), Kur’an’ı başından sonuna kadar okuduktan sonra, tekrar başından başlayarak okumasına devam eden kimsenin amelinin Allah’a en sevgili amel olduğunu ifade ederek bizi devamlı Kur’an okumaya teşvik etmiştir. (Tirmizî, Kırâat 4) Bununla birlikte Kur’an’ın kaç günde bir hatmedileceğine dair bir nas yoktur. Selef arasında Kur’an’ı her gün, üç günde bir, haftada bir veya ayda bir hatmedenler olmuştur.
Abdullah b. Amr’ın her gece Kur’an’ı hatmettiğini haber alan Peygamber Efendimiz (s.a.s) ona Kur’an’ı bir ayda okumasını, daha fazla okumak isteyince yirmi günde ardından on beş günde ve en son Kur’ân’ı yedi günde bir hatmetmesini ve bundan daha kısa zamanda hatime kalkışmamasını tavsiye etmiştir. (Buhârî, Savm 58) Efendimiz (s.a.s) başka bir hadislerinde de:
“ لَا يَفْقَهُ مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ فِي أَقَلَّ مِنْ ثَلَاثٍ
Kur’ân’ı üç günden daha az bir zamanda okuyan onu anlayamaz” buyurmuştur. (Tirmizî, Kur’ân 11) Kur’ân’ın kısa zamanda hatmedilmesi onun süratli okunmasını gerektireceği için tam olarak manasına vukûfiyet hâsıl olamaz.
Bu konuda daha başka rivayetler de vardır. Ancak muhakkikinin tercihlerine göre önemli olan herkesin kendi durumuna ve meşguliyetine göre hareket etmesidir. Çünkü güç ve kuvvet, yeterli zamana sahip olma, okuduğunu tefekkür etme vb. gibi yönlerden insanlar muhteliftir. Buna göre herkes kendi durumunu gözden geçirerek muhakkak her gün bir miktar Kur’an okumaya ve okuduğu ayetlerin manasını tefekkür etmeye gayret etmelidir. Ebu’l-Leys daha fazlasına güç yetiremeyen kimsenin hiç olmazsa senede iki hatim indirmesi gerektiğini söylemiştir. Hasan b. Ziyad’dan rivayet edildiğine göre, Ebu Hanife de, senede iki defa Kur’an’ı hatmeden kimsenin Kur’an’ın hakkını yerine getirmiş olacağını ifade etmiş ve buna delil olarak da Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in son arzında Cibril’e Kur’an’ı iki kez okuduğunu göstermiştir.
19- Okumaya Son Verildiğinde
Kur’an tilavetine son veren kişinin صَدَقَ اللهُ الْعَظِيمُ (Yüce Allah doğru buyurdu) demesi de Kur’an okumanın adâbındandır. Ayrıca, okuyup bitirdikten sonra Mushaf’ı açık bırakmamalı ve onun üzerine bir şey koymamalıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim her zaman diğer kitaplardan yüksekte olmalıdır. Kur’an okumayı bitiren kimsenin dua etmesi de güzel görülmüştür.
Faydalanılan Kaynaklar
1- Zerkeşi, el-Bürhan fî ulumi’l-Kur’an, Lübnan: Daru İhyai’l-kütübi’l-arabiyye, 1957, c. 1.
2- Ez-Zebidi, İthafu’s-saadeti’l-müttekîn bişerhi ihyâi ulumi’d-din, Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1989, c. 5.
3- İsmail Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Kaideleri, İstanbul: İfav Yayınları, 2002.
4 – İmam Kurtubi, el-Camiu li-ahkami’l-Kur’an, Riyad: Daru Âlemi’l-Kütüb, 2003, c. 1.
5- Mevsili, el-İhtiyar li ta’lili’l-muhtar, Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1998.
6- İmam-ı Nevevi, et-Tibyân fî edêbi hameleti’l-Kur’an, Beyrut, 1996.
7- Gazali, İhyau ulumi’d-din, Beyrut: Daru’l-Ma’rife, c. 1.
8- İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercümesi, Akçağ Yayınları.
9- Alusi, Ruhu’l-meâni.
10- İmam-ı Rabbani, el-Mektubât.
11- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili.