Ulemanın Âyet-i Kerîmeleri Tefsir Ederken Takip Ettiği Usûl

Bir âyet-i kerîmenin tefsiri için ilk önce aynı konudaki diğer âyet-i kerîmelere bakılır, eğer diğerlerinde aynı konu hakkında yeterli bir îzâh, bir açıklama varsa, mesele hâlledilmiş demektir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in bir yerinde kısa ve kapalı biçimde belirtilen bir husus, diğer bir yerinde açıklanmış ve tafsil edilmiş olabilir. Bununla birlikte, aynı konu ile alâkalı âyet-i kerîmeler arasında farklı bir durum görülürse, meselenin çözümü için gerekli usûl kaidelerine başvurulur.

Âyet-i kerîmelerin birbirini tefsiri konusuyla alâkalı olarak, İmam Buhârî (Rahimehullâh)ın naklettiği bir rivâyette Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), “Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilemez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O’ndan habersiz bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (En’âm Sûresi: 59) âyet-i kerîmesinde geçen “gaybın anahtarları”nın ne olduğunu, Lokmân Sûresi’nin, “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokmân Sûresi: 34) âyet-i kerîmesi ile tefsir etmiştir.[1] Burada, ilgili âyet-i kerîme daha sonra nâzil olan bir âyet-i kerîme ile tefsir edildiğinden dolayı, özellikle dikkat çekici bir durum söz konusudur.

İkinci olarak: Âyet-i kerîme hakkında Sünnette bir açıklama olup olmadığına bakılır. Zira Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Arapça indirilen Kur’ân-ı Kerîm’i yine ana dilleri Arapça olan insanlara ve aynı zamanda Arapça’nın en zirve olduğu bir dönemde açıklamak, daha iyi anlaşılsın diye îzâh etmekle görevlendirilmiştir. Nitekim:
“Habîbim! Biz sana Kur’ân’ı indirdik, tâ ki insanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.” (Nahl Sûresi: 44) âyet-i kerîmesi, konumuz açısından herhangi bir tereddüte mahal vermeyecek derecede açıktır.

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Beyân Vasfı

Allah Te‘âlâ’nın rahmet ve hikmeti; kelâmı insanlara vahiy yoluyla, elçi aracılığıyla göndermeyi münasip gördüğü gibi, vahyi alan Peygamberden de onu bizzat açıklamasını istemiştir. Allah Te‘âlâ’nın kitabının mânâ ve ahkâmını, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in îzâh etmesi bundan dolayıdır. Sahâbe-i Kirâm yeri geldikçe bazı âyet-i kerîmelerin mânâsını Rasûlullâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e sorar, gerekli ve yeterli îzâhâtı birinci ağızdan alırlardı.

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e: “Ey iman edenler! … İyilik yapma ve günahtan sakınma, hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun çünkü Allah’ın cezası çetindir.” (Mâide Sûresi: 2)  âyet-i kerîmesinde ve ve başka âyet-i kerîmelerde yer alan “iyilik ve günahın” ne olduğu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “İyilik, güzel ahlâktır. Günah (fenalık) ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmelerinden hoşlanmadığın her şeydir’’[2]

Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Kur’ân-ı Kerîm’e dair beyânları; i‘tikâd, ibâdât ve amelî hükümlere ait âyet-i kerîmelerin yanında, âhiret ahvâliyle ilgili âyet-i kerîmeleri de ihtivâ etmektedir. Ayrıca terğib/teşvik ve terhîb/sakındırma ifade eden âyet-i kerîmelerle beraber, bazen gaybî meselelere dair âyet-i kerîmeleri de tefsir etmiştir.

Mûcizevî özelliği sonsuza dek taptaze ve sapasağlam kalacak mukaddes kitabımızın bu hususiyeti; insan, yaratılış, yerler, gökler ve kâinatla ilgili çok farklı bilim dalının konusu 0lan âyet-i kerîmelerinin mânâsının keşfedilmesiyle her asırda farklı bir şekilde açığa çıkmakta ve idrâk edilmektedir.

Sahâbe-i Kirâm ve Tefsir

Üçüncü olarak: Sahâbe-i Kirâm’ın tefsir rivâyetleri dikkate alınır.  Sahâbe-i Kirâm’ın tefsire dair bilgileri bizzat Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den öğrenmiş olmaları, Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlüne şahidlikleri ve bu vesileyle âyet-i kerîmelerin mânâlarını en iyi şekilde öğrenmiş olmaları, derin kavrayış güçleri ve hükümleri tatbik konusundaki şevk ve başarıları ve daha pek çok meziyetleri, onları bu alanda, sonradan gelen nesiller için vazgeçilmez kılmıştır.

Daha sonra tâbiînin büyüklerinin tefsir hakkında söylediklerine bakılır. Bu sıralamadan sonra, bir âyet-i kerîmeyi anlamak için gerekli usûller ve tefsir yapacak kişiler içinde belli şartlar vardır. Mevlâ Te‘âlâ bizleri, imamlarımızın ve ulemamızın sa‘y ü gayretinin neticesi olan müfîd birikimden âzamî müstefid eylesin!

Dipnotlar


[1] Buhârî, Tefsîru’l Kur’ân, Hadîs-i Şerîf No. 4627.
[2] Müslim, Kitâbu’l-Birr, Hadîs-i Şerîf No. 14.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir